(Sosyal medyanın, dezavantajları yüzünden insan hayatını nereye çektiğini göstermek adına bu başlık seçilmiştir.)
Geleceği görebileceğimiz bir teknolojimiz ya da gücümüz yok ancak yazıya konu Black Mirror dizisinin Nosedive isimli bölümünü izleyecek her kişi “ileride bu biziz, yavaştan böyle hareketler yapmaya başladık zaten” tepkisini verecektir. Peki dizide bu tepkinin verilmesini sağlayacak neler vardır? Dizi bize ne vermektedir? Bizi ne konuda düşünmeye sevk etmektedir?
Bölümün baş karakteri Lacie’dir. Kardeşi ile birlikte yaşamakta ve bir şirkette çalışmaktadır. Lacie’nin bölüme konu mücadelesi Pelican Cove’da oturmak istemesiyle başlamaktadır. Burada oturabilmesi için gerekli bütçeye sahip değildir ancak “ün raporu” 4.5 puanın üzerine çıkarsa %20 indirim kazanabilecektir. Peki nedir bu “ün raporu” ?
Lacie dâhil dizide ön ya da arka plandaki herkesin elinde tek tip bir telefon vardır. Bu telefonla sesli/görüntülü görüşmelerini yapmaktadırlar, Facebook/Instagram benzeri bir portal üzerinden paylaşım yapıp, yapılan paylaşımları inceleyebilmektedirler. Ancak tek ve en önemli bir farkla: Puanlama. Kişiler, en ufak bir iletişim içine girdiklerinde dahi birbirlerini puanlamaktadırlar. Bu puanlama aynı evde yaşayan kardeşler arasında olabileceği gibi, müşteriye kahvesini servis eden garsonla da olmaktadır. Günümüz sosyal medyasındaki gibi gizli hesap seçeneği yoktur ve birbirini tanımayan insanlar dahi birbirini inceleyebilmektedir ve sevgi besleyebilmektedir. Sanal sevgiler[1]!
Bu puanlama sistemi çok önemlidir. Zira puan seviyesi yukarıda da belirtildiği gibi 4.5 altında[2] olan, Pelican Cove’dan indirim kazanamamaktadır. Bunun dışında puanı düşük olan, uçaklarda koltuk ayıramamaktadır. Ayrıca araba kiralaması esnasında ün raporuna göre kiralanacak aracın modeli[3] değişiklik arz etmektedir. Ve kanaatimce en acı verici olanı, sağlık hizmetinden de ün raporuna/puana göre yararlanılmasıdır. Örneğin hastanedeki tek boş yatağa talip olan 2 hastadan puanı yüksek olan, yatağı kapacaktır.
Tüm bu açıklamalar, insanların sınıflara ayrıldığını (Birincil Nüfuz Sahibi ve diğerleri gibi), bilgisayarların/telefonların/evlerin/arabaların/arabaların renklerinin tek tip olduğunu, hatta valizlerin bile tek tip (havaalanındaki sahne) olduğunu göstermektedir. Ben bu sahneleri izlerken 1984 romanının dizisinin çekilmiş olduğu hissine kapıldım. Çünkü her ikisi de distopik mesajlar vermekte. Biri siyasi, diğeri sosyal medya distopyası.
Lacie, istediği evde oturabilmek için puanını yükseltmek zorunda. Puanını yükseltmek için ise insanlara “şirin görünmek”, onlara iyilik yapmak zorundadır. Maalesef bunu yaparken de puanı yüksek olan insanlarla “takılmak” ve onların gönlüne girerek 5 yıldızı kapmayı ve puanını 4.5 üstüne çıkarmayı hedeflemektedir. Bu hedefi uğrunda kendi özünden uzaklaşan, yapmacık sohbetler eden ve etrafa yapmacık gülücükler saçan bir Lacie görüyoruz.
Ancak Lacie ne zaman doğal olsa, özüne dönse ve kendisi gibi hareket etse, yani içinden geleni yapsa puanı düşmektedir. Havaalanında “özgürce” bağırması (devamında 24 saatliğine ceza puanı kesilmesi[4]), düğünde baş nedimelik konuşması yaparken ağzına gelen küfürleri insanlara savurması buna örnektir. Sonuç olarak o kadar çok 1 yıldız alır ki puanı sıfıra kadar düşer. Tutuklanır ve bir tesise kapatılır. İşte Lacie o zaman gerçek dünyaya dönmüş olur. Yani güzel sözler söylediğinde puanının artmadığı gibi küfürler ettiğinde puanının düşmediği bir dünya. Ayrıca insanlar bu tesiste merak edebilmekte, sorgulayabilmektedir. Gerçek dünyanın (ya da dizide zamandan daha geçmiş zamandaki dünyanın o tesis olduğu) bu olduğuna işaretlerden biri de budur. Bu da tesis dışındaki dünyada insani duyguların unutulduğunu, iletişimin geleneksel boyutundan çıktığını, puan kazanma ve yıldız yükseltme temelli ilişkilerin kurulduğunu göstermektedir.
Peki 2023 Dünyası buna ne kadar ulaştı?
Dizideki dünyada insanların telefonla yaptığı puanlama, günümüzde zihinlerimizde yer alıyor aslında. “Bende kredin bitti artık” derler ya işte ondan bahsediyorum. Kredi bittiği zaman, iletişim de arkadaşlık da biter ve sosyal medya hesaplarından “block/unblock” yaparak bu iletişim sonlanır.
Hayallerimizi halen kendimiz kuruyoruz ve bu hayaller beynimizin içinde kalıyor, holograma henüz geçilmedi. Ayrıca arabalarımız elektrikli değil ve tek tip bir dünyada yaşamıyoruz.
Romantik ilişkiler barlarda, restoranlarda, sosyal medyadan atılan “DM’lerle”, Instagram hikâyelerine atılan “alevlerle” kuruluyor.
İnsanlar çok aleni bir şekilde sınıflara ayrılmış durumda. Belki Birincil Nüfuz Sahibi insanlar yok ama sosyal medyada çok takipçili insanlar var. En basitinden Instagram hikâyelerinde “swipe up” yapabilmek için 10 bin takipçiyi aşmanız gerekiyor. Yani 10 binden fazla takipçisi olanlar birincil nüfuz sahibidir (aynı şey hesabı mavi tiklenen yani onaylananlar için de geçerli).
4 numaralı dipnotta bahsettiğim dizideki dünyada yer alan cezalandırma sisteminin benzeri günümüzde de mevcut: LİNÇLEME. Kişinin mesajları ifşa edilmek, hesabı saniyede yüzlerce kişi tarafından şikâyet edilmek ve “TT yapılmak” suretiyle kişiler linçlenmektedir. Bunun sonucunda ya hesaba erişim engeli gelmekte ya hesap gizli hesaba geçmekte ya da hesap kapatılmaktadır.
İnsanlar mutlu olmadıkları zaman bile sosyal medyada “#tbt” hashtagi ile mutlu olduğu anları paylaşıyor ve “ben ayaktayım, beni yıkamazsınız, ben en iyisiyim” mesajı veriyor. Yani insanlar uzun süredir yapmacık. Bir kişinin sosyal medya paylaşımlarından onun ruh halini anlayamayacağımız bir boyuta hep beraber evrildik.
İlişkiler artık sanal. Pandemi de sağ olsun buna çok güzel çanak tuttu. Artık her şey “online/çevrimiçi”. Dersler online, toplantılar online, sunumlar online. Hatta kız isteme ve kına merasimleri bile online! Böyle bir sanallıkta, insanlar yüz yüzeyken mevcut olan enerji/duygu geçişi nasıl geçsin. İnsanlar gerçek hayatta birbirlerinin yüzüne alev atmıyor ki! :)
Bu sanallık iyice abartılmış durumda. Hiç kullanmadığı bir ürünü, sırf reklam ücreti alabilmek ve takipçi “kasabilmek” için sosyal medyada hikâye olarak paylaşan bir influencer, her iddiasına girerim video kaydı bittikten sonra reklam ürününü elinden atmaktadır. Ticaret bile yapmacık olmuş durumdadır.
Sonuç olarak;
Nosedive bölümü, benim bu yazıyı yazmadan önce hiç izlemediğim Black Mirror dizisinin 3. sezonunun 1. bölümüdür. Bu bölümü izlemekle, sosyal medya hakkındaki görüşlerim keskinleşti, düşüncelerim perçinleşti[5]. Geleceğe dönük umutlarımın azalışı hızlandı. Z kuşağının (ben de Z’yim ama bu Z’ler platinium üye galiba, hiçbirini anlamıyorum) yokuş aşağı kontrolsüz gidişine tekraren üzüldüm. Hâlbuki her şeyi kararında kullanmak, faydalı kullanmak elimizde. Daha 10 yıl önce sosyal medyadan işlenen suçlar diye bir alan yokken, günümüzde Cumhuriyet Savcılıklarındaki şikâyet dosyaları bunlardan geçilmiyor (Bu satırları yazarken de bir yandan bir siyasi kişiye hakaret dosyasının duruşmasına hazırlandığımı belirtmek isterim. Hazırladığım yazının pratiği, gün gibi karşımda).
[1] Sevgiler sanal olduğu gibi hayaller de sanaldır. Kişinin fotoğrafından “yaratılan” bir hayal, holograma yansıtılarak fotoğraf sahibine izletilmektedir. Kişinin kendi hayalini dahi kuramadığı bir dünyayı izliyoruz. Ve hatta bar ve restoranlarda romantik ilişkiler oluşturulmaktadır. Biz de o yolda emin adımlarla (!) ilerliyoruz.
[2] Ün raporu 4.5 üzerinde olanlara “Birincil Nüfuz Sahibi” adı verilmektedir. Birincil Nüfuz Sahibi olanlara gösterilen “hürmet, indirim” uygulamaları, diğer insanlara göre farklıdır.
[3] Dizide kullanılan tüm kiralık araçlar elektriklidir. Sanırım dizide doğaya saygılı davranan tek uygulama bu!
[4] İnsanlara hakaret edenlerden, huzursuzluk çıkaranlardan 24 saatliğine 1 tam puan düşürülür ve negatif feedbackler 2 kat etkilidir. Sanırım günümüzdeki Twitter Ceza Mahkemesi gibi. Yani takipçi kaybedilmesi ya da seri şikâyet ile hesap kapattırılması gibi. Hâlbuki hakarete maruz kalanın yapması gereken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçundan, bilişim araçları ile cinsel açıdan rahatsız edilenin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçundan, tehdide maruz kalanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen tehdit suçundan dolayı bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına giderek şikâyet/suç duyurusunda bulunmaktır. Maalesef mesaj ve diğer bilgilerin sosyal medyada alenen paylaşılması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacaktır. Kişi mağdurken bir anda fail olacaktır. Toplum vicdanı konusundaki açıklamalarımı saklı tutuyorum.
[5] Facebook, Instagram, Twitter, LinkedIn, Telegram uygulamalarını kullanmaktayım. Sosyal medya gericisi değilim, çok aktif bir kullanıcıyım ancak gereği gibi, faydalı ve akademik olarak :)
Comments